Doların düşmesi ne anlama geliyor?
Analistler, Türk Lirası’na özellikle Londra’dan ciddi bir talebin olduğunu ve net satıcının yabancılar olduğunu belirtiyorlar. Türkiye’deki döviz mevduatındaki artışın da buna işaret ettiğini ifade ediyorlar.
Peki, Londra’daki küresel fonların TL’yi talep etmesindeki sebep ne?
Hatırlarsanız, geçtiğimiz aylarda önce Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya, ardından da Maliye Bakanı Berat Albayrak Londra’daki fon sahipleriyle görüşmeler gerçekleştirmişti.
Fon sahipleri, Türkiye’deki faiz oranlarının düşüklüğünden bahsetmişlerdi.
Hatta İngiliz Financial Times gazetesinde ekonomist Steve Hank, Türkiye’deki gerçek enflasyonun yüzde 40’ların üstünde olduğunu ve faizlerin de yüzde 40’ın üstüne çıkartılması gerektiğini belirtmişti.
Gelinen noktada üst üste alınan kararlarla Merkez Bankası politika faizini yüzde 25’in üstüne taşıdı. Bu faizin yüzde 25’ler düzeyinde olması demek, bankaların bu faizle MB’den para alabilmesi ve kârını koyarak yüzde 40’lar seviyesinde satması demek…
Otomatikman faizler İngilizlerin istediği noktaya, en azından reel sektöre verilen krediler bazında gelmiş oldu. İngiliz fonları ise yüzde 25’ler seviyesinde faiz getirisiyle TL’ye yatırım yapıyorlar.
Böyle bir faiz geliri Batılı ülkelerin hiçbirisinde yok.
Analistler kurlardaki düşüşle alakalı dört neden gösteriyorlar: FED’in 2019’da agresif faiz artırmayacağı beklentisi ile ABD’nin 10 yıllık faizlerindeki düşüş, petrol fiyatlarındaki gerilemenin Türkiye’nin cari açığını azaltması, ABD-Türkiye ilişkilerinin düzelmesi ve TL’nin faizinin yüksek olması…
Hepsinin mutlaka etkisi vardır ama yukarıda da izah ettiğimiz gibi asıl neden TL’deki faizlerin yüksek olması ve bu sebeple İngiliz fonlarının akışı… Şimdilik, büyük bir tavizle -faiz artışıyla- fon akışı sağlandı ve dolar kuru aşağıya çekilebildi, fakat bu istikrar getirir mi, kalıcı olabilir mi? Tavize dayalı dalgalı kur politikası ekonominin pamuk ipliğine bağlanması demektir. Çıkarlar çatışır dolar fırlar, taviz verirsin dolar düşer ama çıktığında da düştüğünde de kaybeden hep sen olursun.
Bugün üretim yapan reel sektörün en büyük problemi maliyetlerdeki artış, pazardaki daralmadır.
Dolar fırladığında üreticiler frene basmak zorunda kaldılar, çünkü finansımız dolara bağlı, hammadde ve enerji ithal olduğu için onlar da dolara bağlı…
Doğal olarak maliyetler katlanarak arttı ve üretim durma noktasına geldi.
Yaşanan iflaslar, konkordatolar bunun göstergesi…
Dolar düştü, ekonomik tablo yine değişmedi, değişmesi de mümkün gözükmüyor. Neden mi? Maliyet artışının tek nedeni dolar kuru artışı değildir. Faiz artışı da maliyetleri tetikleyen en büyük etkenlerden... Faizlerin üretici ve tüketiciler için yüzde 40’lar seviyesine yükselmesi maliyetleri en az bu oranda artırmaktadır.
Üreticilerin bu kadar kar elde edebilmesi asla mümkün değil, tüketicilerin de bu faizlerle kredi alıp, geri ödeme yapabilmesi mümkün değil. Reel sektör üretim yapamayacak, vatandaşlar da tüketim yapamayacak, yaparsa da asla ödeme imkanı bulamayacak.
İşte buna yüksek enflasyon, işsizlik, kepenk kapatma ve küçülmenin aynı anda yaşandığı “stagflasyon” denir.
Hazine eski Müsteşarı Dr. Mahfi Eğilmez, Türkiye’nin stagflasyona gittiğini teyit ederek, sanayinin Temmuz-Eylül dönemi büyümesi sıfır! Çok ciddi çakılma var. Bu durum ülkeyi tehdit ediyor” dedi ve “Stagflasyona girmenin şartı büyümenin ‘sıfır’ olmasıdır. Bu yıl Ekim-Kasım döneminde büyümenin sıfıra inme ihtimali yüksek” ifadelerini kullandı.
Bugünkü gibi dolara dayalı bir ekonominiz varsa, asla istikrara kavuşamazsınız, çünkü ekonominin dizginleri elinizde değildir. Hem dolara bağımlıyız, hem de dalgalı kur politikası uyguluyoruz, dolayısıyla istedikleri gibi finansal sistemimizle ve ekonomimizle oynayabiliyorlar, siyasi tavizleri de kopartabiliyorlar.
Bu girdaptan kurtulmanın tek çaresi, Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Modeli’dir.
Zira Milli Ekonomi Modeli (MEM) emek ve üretim karşılığı basılan “Milli Para”yı sistemin merkezine koymuştur. Ülke dışında hangi fırtınalar yaşanırsa yaşansın, paramız bağımsız olduğu için bunlardan asla etkilenmez ve istikrar sağlanır.
MEM’de reel sektörün üretimde kullandığı hammadde ve enerji başta olmak üzere bütün girdiler yerli ve millidir. Kur artışları maliyetleri asla etkilemez. Finansın sıfır faizle üreticiye sunulması, faiz üzerinden elde edilen haksız kazançları ortadan kaldırmaktadır.
Tüketicinin ise zaten krediye ihtiyacı kalmayacaktır, çünkü MEM’de sosyal devlet projeleri ve asgari ücret onun tüm ihtiaçlarını karşılayacak düzeydedir.
Bu şekilde yabancıların ve yerli uzantılarının tüm sömürü politikaları ülkemizde tarih olacaktır. Bu sebeple, “Bu işi Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosu yapar.”
Başkaları asla yapamaz, daha da batırır.
MURAT ÇABAS / YENİ MESAJ