‘Miskin, asla insanlara el açmaz’

OKAN EGESEL

Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim sadakayı muhtaç birine ulaştırırsa, o sadakanın sahibinin sevabını elde eder ve sadaka sahibinin sevabından da bir şey eksilmez." (Emali es-Seduk, 351/1).

Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim fakir birisi için sadaka toplarsa sadaka veren kimsenin sevabını elde eder. Eğer kırk bin kişi bu sadakayı elden ele dolaştırır ve sonra fakire verirse onların tümüne kâmil bir sevap verilir." (Bihar, 76/369/30).

İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer sadakanın sevabı seksen el dolaşacak olursa yine de tümü sevap görür ve sadaka sahibinin sevabından da hiçbir şey eksilmez." (Sevab'ul A'mal, 170/14).

Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer sadaka yetmiş bin kişi arasında elden ele dolaşsa, yine de en sonuncusunun sevabı baştakinin sevabı gibidir." (Kenz'ul Ummal, 16197).

Kur'an'da şöyle buyurulur: "(İnfaklarınızı) Allah yolunda mahsur kalanlara, yeryüzünde kazanç için dolaşamayanlara, hayâlarından dolayı, kendilerini tanımayanların zengin saydıkları yoksullara verin. Onları yüzlerinden tanırsın; insanlardan, yüzsüzlük ederek bir şey istemezler." (Bakara, 273).

Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Miskin insan ondan bundan bir iki öğün yemek veya bir iki lokma ekmek alan kimse değildir. Mal biriktirmek için insanlara avuç açan kimseye o mal, alevlenen kızdırılmış bir taş gibidir. O halde, her kim isterse o az malla yetinsin (ve insanlara el açmasın) ve her kim de isterse (dilencilik yoluyla) malını çoğaltsın." (Kenz'ul-Ummal, 16551).

Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Miskin insan ne gezinen dilencidir ve ne de bir iki hurma veya bir iki lokma ekmek alan kimse... Miskin, nefis izzet ve yüceliği bulunan yoksun kimsedir. Öyle ki asla insanlara el açmaz ve hiç kimse onun fakir olduğunu anlamaz ki ona sadaka versin." (a.g.e., 16552).

İmam Sâdık (a.s), kendisine, "Evin kapısını çalan kimseye sadaka vermek gerekir mi yoksa ondan esirgemek mi gerekir? Yoksa sadakayı akrabalara mı vermek icab eder?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Kapıya gelen dilencilere vermeyin. Sadakaları fakir akrabalarınıza gönderin ki bu işin sevabı daha çoktur." (Sevab'ul A'mal, 171/20).

İmam Kâzım (a.s), kendisine yolda dilenen kimseye yardım hususunda mektup yazan birine şöyle cevap vermiştir: "Her kim Nasibi birine (Ehl-i Beyt düşmanına) sadaka verir ve yardımda bulunursa, o sadaka kendisi için sevap değil, günah olur. Ama durumundan haberdar olmadığın birine sadaka versen daha iyidir ve sevabı daha fazladır. Bundan da öte haline acıdığın, kendisine merhamet ettiğin ve inancını bilmenin mümkün olmadığı kimseye sadaka vermenin Allah'ın izniyle hiçbir sakıncası yoktur." (Bihar, 96/127/46).

İmam Sâdık (a.s), "Dilenen ve mahrum için…" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Mahrum, alışverişte hiçbir şeyden nasiplenmeyen rızıksız kimse demektir." (Kafi, 3/500/12).

İmam Bâkır (a.s) ve İmam Sadık (a.s) hakeza bu ayet hakkında şöyle buyurmuşlardır: "Mahrum kimseden maksat aklî açıdan müşkülü olmayan ama (her ne kadar çalışsa da ve zahmet çekse de) rızık kapısı açılmayan kimsedir." (Muhammed Muhammedî Reyşehrî, Mizanu'l-Hikmet).