Haber
|
||
Atatürkü suikasttan Âkif mi kurtardı? | ||
Atatürkü suikasttan Âkif mi kurtardı? | ||
Toplum Haberi | ||
|
||
|
||
Hatıratlar bazı olayları, kişileri ve dönemleri anlamamızda ya da gözlerden kaçan çok önemli detay bilgilere ulaşmamızda büyük katkıda bulunuyorlar. İstiklal Marşı şairimiz Mehmed Âkif'in oğlu Emin Âkif’in, babasıyla ilgili kaleme aldığı hatıralar da bu anlamda çok büyük önem taşıyor.
Emin Âkif, daha 12 yaşındayken İstiklâl Savaşı'na babasıyla birlikte iştirak etmiş. Baba-oğul cephe cephe dolaşmışlar; halka ve askere moral vermişler. Ayrıca düşmanın yakıp yıktığı yerlerde büyük fedakârlıklarda bulunmuşlar. Milli Mücadele’yi bizzat yaşayan Emin Âkif, daha sonra bunları kaleme alarak bize önemli bir hatırat bırakmış. Aslında Emin Âkif’in, incelenmeye değer ibretlik bir hayat hikâyesi var. Ama bizim üzerinde duracağımız; hatıratında yer verdiği önemli bir bilgi. Malumunuz o dönem topraklarımız her anlamda işgal altında. Bu işgalin önemli bir unsuru olarak ajanlık faaliyetleri de had safhada, tabiri caizse ülke ajan kaynıyor. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk bu ajanların bir numaralı hedefi. Yalnız hedef Atatürk olunca ajanlık faaliyeti bilgi toplamanın ötesinde bir durum da arz ediyor; amaç O’nu öldürmek…
İşte Atatürk’ü öldürmek maksadıyla faaliyette bulunan ajanlardan biri de Hindistanlı ama İngiltere adına çalışan Mustafa Sağîr. Emin Âkif’i hatıratında verdiği bilgilere göre; Mustafa Sağîr, kendisine, Hindistan'ın Ankara Hükûmeti'ni alkışlayan bir ferdi, âlem-i İslâm'ın bir âzâsı, bir sefiri süsü veren biri. (Emin Âkif Ersoy, Babam Mehmet Âkif -İstiklâl Harbi Hatıraları-, Derleyen: Yusuf Turan Günaydın, Kurtuba Kitap, s.35,36).
Emin Âkif’in şu cümleleri çok önemli: “İstiklâl Marşı şairinin bu hain İngiliz casusunun içyüzünü keşfetmekte çok büyük rolü olmuştur. Rol değil, Mustafa Sağîr'i suç üzeri babam yakalamış, Atatürk'ün doğrudan doğruya hayatı ile alâkadar olan teşkilatlı bir suikasta mâni olabilmiştir.” Peki, Mehmet Âkif böyle donanımlı bir casusun Atatürk’ü öldürme planını nasıl engelleyebildi?
Bu konuda da ilginç bilgiler veriyor Emin Âkif… Bu bilgilere göre; Mehmet Âkif’in, henüz iç yüzünü bilmediği Mustafa Sağîr ile bir samimiyeti varmış. Hatta defalarca onu Taceddin Mahallesi'ndeki evinde misafir etmiş. Hintli casus, Mehmet Âkif’in konumunu da hesap ederek bu arkadaşlıktan muhabere yani haberleşme anlamında istifade etmeye başlamış.
Bir müddet sonra işler değişmiş. Emin Âkif diyor ki: “Lâkin Mustafa Sağîr namıyla Hindistan'dan, İstanbul'dan, hattâ Mısır'dan babamın adresine o kadar çok mektuplar koca koca zarflar geliyordu ki peder şüphelenmeye başladı. Hiç unutmam, İstanbul'dan Mustafa Sağîr'e gelen büyük bir zarfın bir ucu kazara yırtıldı. Zarfın muntazaman katlanmış sahifelerce muhteviyatı gözüküyordu. İkimizin de nazarı dikkatini çeken şey mazrufun yazıdan âri olması oldu. Babam artık dayanamadı. Zarfı yırtarak açtı. Satırsız büyük eseri cedit kâğıtları bomboştu. Yalnız bu kâğıtları katlayan bir tabakada üç dört satırlık bir yazı vardı. İstanbul'da havaların yağmurlu gittiğinden bahsediyor, Mustafa Sağîr'e muvaffakiyetler temenni ediliyordu. Bilâhare diğer sahifeler tahlil edildi. Bu gibi hâllerde istimal edilen kimyevî mürekkeple yazıldığı anlaşıldı. Mustafa Sağîr, sağîr değil kebir bir hain olmasının cezasını hayatı ile ödedi, darağacında can verdi.” (a.g.e., s.35,36).
Kimyevî mürekkeple yazılan o mektupların içeriklerinin dolayısıyla Atatürk’ü hedef alan suikastın anlaşılması da bir hayli ilginç. Bu konuda ise Prof. Dr. Aykut Kazancıgil, Avni Refik Bekman'dan naklen bilgiler veriyor. O bilgilere göre; Mustafa Sağîr, Afgan Kralını vurmuş. Daha sonra İngilizler onu Ankara'ya Atatürk'ü vurmakla görevli olarak göndermişler. Fakat Mustafa Sağîr, Ankara'dayken bir türlü Atatürk'ü göremiyor. Öte yandan İngilizlere ‘merak etmeyin, mutlaka vuracağım’ diye de mesajlar gönderiyor. O arada kendini gizlemek için de topraklarımızda kurduğu temaslarda Hint Müslümanlarını temsilen geldiğini ve onlardan Milli Mücadele’ye yardım için para getirdiğini söylüyor. Fakat yukarıda Emin Âkif’ten aktardığımız çerçevede Sağîr’in niyeti anlaşılıyor ve asılıyor…
Ajan olduğunun nasıl anlaşıldığını merak ettiğini belirten Prof. Dr. Aykut Kazancıgil diyor ki: “Bir gün Ankara Üniversitesi'nde kimya hocası olan Prof. Avni Refik Bekman bir dergide, ‘Ben Berlin'de kimya okumuştum, Adnan Adıvar bakandı, ben de mecliste kâtiptim o zamanlar’ diye bir yazı yazmış, Adnan Adıvar merak etmiş bu adamı, Almanya'da ne okudu diye... O da, ‘Biyokimya doktorası yaptım’ demiş. Adnan Adıvar, bunu öğrenince hemen adamı Sağlık Bakanlığı’na bağlı, biyokimya laboratuarı kurmakla görevlendirmiş, aletler bulmuşlar falan. O esnada da birtakım mektuplar getirmişler Avni Refik Bey'e; mektubun bir yüzü dolu, arkası boş! Avni Refik Bey, türlü çalışmalardan sonra kimyasal reaksiyonlar yardımıyla bu mektupların limonla yazılmış gizli mektuplar olduğunu buluyor ve Mustafa Sağîr'in foyası o zaman ortaya çıkıyor ve yakalanıyor. Atatürk ölümden kurtuluyor bu sayede.” (a.g.e., s.37). İnsan düşünmeden edemiyor; tescilli Atatürk düşmanlarından bazılarının Âkif’i de dillerine dolamalarının sebebi, yoksa onun Atatürk’e yapılacak bir suikastı önlemesi mi acaba? Ne dersiniz? OKAN EGESEL YENİ MESAJ |
||
|
||
Etiketler: arsiv |
Yorumlar
|
||
|